La’dan git, Si’den sola dönünce Liepaja / Letonya

Liepaja Letonya’nın en batısında Baltık denizi kıyısında 13. Yüzyılda deniz ile göl arasına bir balıkçı köyü olarak kurulmuş.  Çok rüzgarlı olduğu için  “Rüzgarın doğduğu şehir” diye anılıyor. Letonya’nın Riga ve Daugavpils’den sonraki en büyük üçüncü şehri,  Kurzeme Bölgesi’nin ise en büyük şehri.

Riga kadar olmasa da burada da Art Nouveau tarzı binalar baya fazla. Art Nouveau stilinde yapılmış tiyatrolar, evler ve okullar görebilirsiniz. 19. Yüzyıl sonlarında yapılan binaların çoğu mimar Max Paul Bertchy tarafından tasarlanmıştır. Liepaja 2013’te engellilerin en rahat seyahat edebileceği şehir ödülünü kazanmış.

Sabah saatlerinde Riga otobüs terminalinden yola çıkıyoruz. Araç kiralasak iki iki buçuk saatte alacağımız yolu beş saatte hiçbir durağı atlamadan alıyoruz. Akşam saatlerinde şehre ulaştığımızda gökyüzü delinmiş gibi oluk oluk akıyor. Taksiye atladığımız gibi otele gidiyoruz.  Gizem bizden bir gün önce geldiği için bizi lobide karşılıyor.

Meloş’un börekleri Zeliha ablanın sarmaları Nalan’ın tahinli keki derken bir odada toplanıp pijama partisi veriyoruz. Akşam saatlerinde Sakarya Üniversitesi’nden Erasmus eğitimi için gelen ve bizimle ilgilenmesi için görevlendirilen Elif  telefon edip “bir şeyler içelim” teklifinde bulunsa da çok da cazip gelmiyor.

Moraller bozuk sabah ola hayrola deyip odalara dağılıyoruz.

Hafif bulutlu bir sabaha uyanıyoruz. Dünkü yağmurdan sonra ilaç gibi geliyor. Kahvaltıyı otelde alıp Liepaja Üniversitesi’nin yolunu tutuyoruz. Otelden çıktık yolu geçtik devasa bir ağaç görüp birkaç fotoğraf aldıktan sonra tekrar bir yol geçip üniversitenin bahçesine girdik. Totalde 30 adım ya var ya yok. Otel seçimlerimden ötürü kendimi tebrik edesim geliyor. Tabii Booking’ide. Ben bu işte çaktırmadan baya ustalaşmışım.

Erika’yla buluşup dekanlıkta mini bir brifingden sonra kahve mahve sohbet mohbet derken 3 gibi işimiz bitiyor ve sıra Liepaja’yı keşfe geliyor.

Bir önceki akşam bizi arıyan  Elif’le buluşup dolaşmaya başlıyoruz.

Önce sahil kısmını gezmeye karar veriyor ve çok güzel bir pilaja gidiyoruz.

    

Şehir yazılarını hep sevmişimdir. Ama buna bayıldım.

Plajdan çıkıp Jurmalas parka doğru ilerlerken Red Hot Chili Peppers’ın Dark Necessities’ini duyuyor ve o tarafa yöneliyoruz.  Biz ilerledikçe müziğin sesi de yükseliyor. Biraz daha ilerleyince şarkı söyleyen metal ağacı görüyoruz.

Her ne kadar burada oturmuş görünsem de
altında dans etmişliğim de var.

Bu şehirde bir rehbere ya da diğer Avrupa şehirlerinde olduğu gibi koşa koşa landmarkları takip etmeye de gerek yok. Yolun üstündeki müzik notaları sırasıyla seni gezilmesi gereken her yere götürüyor. Ama yine de benim müzik bilgim kıt  uğraşamam müzik notalarıyla falan derseniz. Rose Meydanında tur rehberleri bulabilirsiniz. Aynı zamanda burası şehirdeki buluşma noktası ve güzel haber Mayıs’tan Ekim’e kadar ücretsiz WİFİ’da bulabilirsiniz.

Şehir içinde ulaşım çok kolay otobüs ya da 1899 yılından buyana hizmet veren elektrikli tranvayı da kullanabilirsiniz. Bizim hiç ihtiyacımız olmadığı için denemedik.

Şehirde enteresan heykellerle karşılaşıyoruz. Hepsi bir birinden güzel.

    

Holy Trinity Lutheran Katedrali’ne gittiğinizde dünyanın en büyük mekanik orgunu görme şansınız var.

Letonya‘nın en çok müzisyen çıkaran şehirlerinden biri.  Baya ünlü şarkıcı ve grup bu şehirden çıkmış.  O yüzden aşağıdaki fotoğrafta Hollywood Bulvarı tarzı sanatçıların el izlerinin bulunduğu bir caddeleri var.

Ben iyi şarkı söylüyor olabilmenin özgüveniyle ellerimi elleri benden iki beden büyük Luris Kulako’yla poz vermeyi tercih ediyorum.:) Lale’nin ellerini hangi özgüvenle koyduğu meçhul (smile)

Liepaja denince akla ilk tabi ki müzik geliyor ama bir o kadar ünlü diğer şeyde Amber. Amber galerisi ve binlerce amber kullanılarak yapılan kum saati de görülmeye değer.

Amber Kum Saati
Concert Hall Great Amber (Amber Galerisi)

Birazda şehrin dışına çıkalım diyoruz Erika’nın da yardımıyla bir taksi bulup Karosta bölgesine geçiyoruz. Karosta bölgesi 19. Yüzyıl sonlarında Rus İmparatorluğu tarafından askeri üs olarak kurulmuş. Çarlık dönemi Rusya’nın izlerini ve 2. Dünya Savaşı kalıntılarını bu bölgede görebilirsiniz. Naziler 2.Dünya Savaşında en son bu şehirden çıkmışlar.

İlginç bir deneyim yaşamak isteyenler için Karosta Hapishane Oteli
Karosta Prison

2.dünya savaşında kullanılan Karosta Hapishanesi bir otele dönüştürülmüş. Hapishane otel ve hapisten kaçış oyunu olarak hizmet veriyor.Geceliği 11 euro’ya gerçek bir ceza evinde sadece uykuya dalmakla kalmıyorsunuz. Otel personeli yani muhafızlar sizi ölümle tehdit ediyor, zorluyor, sorguluyor ya da diğer mahkumların (konuk) umutsuzluk çığlıklarını duyuyorsunuz. Bizi pek sarmadı. Bu neyin kafası diyor çıkıyoruz.

St Nicholas Klisesi’ne geçiyoruz. Hem Ortodoks Kilisesi hem de çarlık monarşisinin anıtsal sembolü olmuş, 1903’te biten bu güzel kilise, yıllarca garnizon kilisesi olarak görev yapmış. Sonrasında komünist partinin doktrini ile ters düşmüş olmalı ki  Sovyetler kliseyi depo, spor salonu ve toplantı salonu olarak kullanmış. Günümüzde Ortodoks Klisesi olarak kullanılıyor.

Karosta bölgesine gittiğinizde sahil kısmında yıkık binalarla karşılaşacaksınız. Burası aslında 1800’lerin sonunda çarlık döneminde Ruslar tarafından inşasına başlanmış bir bölge. Göreceğiniz binalar da çoğunlukla o dönemden kalma. Ama zamanla terk edilince harabeye dönmüş her yer. Şu anda da açık hava müzesi gibi.

Akşam taksimiz bizi otelimize bırakıyor. Fiyatını sorduğumuzda 20 euro diyor. Biz birbirimize bakıp çok uygun olduğunda karar kılıp 60 euro veriyoruz. Şöför 40 euro’yu geri iade ediyor. Totalde 20 euro olduğunu söylüyor. Şaşkın şaşkın taksiden inip şoförümüzle vedalaşıyoruz. Sabah 11:00 gibi bizi alıp 22:00’de otelimize bırakan gidilmesi gereken her yere götürüp, beklenmesi gereken her yerde bekleyen nazik şoförümüzün dürüstlüğüne hayran oluyoruz ki kişi başı 20 euro bile bize çok cazip gelmişti.

5.Gün üniversiteye gidip raporumuzu imzalatıp bu güzel şehirle ve güzel insanlarıyla tekrar görüşmeye söz vererek vedalaşıyoruz.

Mark Twain diyor ki “Bundan yirmi yıl sonra yapmadığınız şeylerden dolayı, yaptıklarınızdan daha fazla pişman olacaksınız. Demir alın ve güvenli limanlardan çıkın artık… Rüzgarı arkanıza alın, araştırın, hayal edin ve keşfedin…”

Sevgiyle kalın, seyahatte kalın….

Instagram   : derayla_ortak_rota

Facebook    : Deray Nur Keskin

Youtube      : Deray’la Ortak Rota

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir