BİR DİŞÇİ KOLTUĞU 7 YAŞINDAKİ BİR ÇOCUĞUN HAYATINDA NASIL BİR DÖNÜM NOKTASI OLABİLİR Kİ?
“Hiçbir şey zekayı seyahat etmek kadar geliştirmez.” – Emile Zola
7 yaşındaydım. Okuldan eve müthiş bir diş sızısıyla geldim. Korkunç bir şey, babamla sabaha kadar oturduk. Aslında tavlayı da o gece keşfettim. Sabaha kadar babacığım beni oyalamak için kırk takla attı. Sabah ilk iş el ele tutuşup bir diş hekimine gitmek oldu. Dişçi koltuğuna oturdum oda ne sıfır ağrı çektirmeyeceğim diye tutturdum. Ağrı yoksa çekimde yok. Babam ben dişimi çektirirsem sende çektirir misin? bak hiç acımayacak dedi. Denemeye değerdi. Eve babam dişini çektirmiş vaziyette yine el ele geldik. O gece de uykusuz geçti. Ertesi sabah yine diş hekiminin yanında aldık soluğu koltuğa oturdum. Gözüme kocaman bir küre takıldı. Ağzını aç kızım (ııı), kızım hadi bak bir şey olmayacak. (ııı) yarım saat kadar iki koca adam karşımda yalvarıyor bende tık yok. Gözüm sabit küreye takılmış. Doktor amca döndü bu küreyi sana verirsem dişini çekmeme izin verir misin? dedi. Kafamı “olur” gibisinden salladım. Dişçide dişimi bırakıp, küreyi alarak çıktım. Annem eve döndüğümüzde bize köpüklü bir türk kahvesi yaptı. Türk kahvesi yarayı çabuk iyileştirirmiş. Sonrasında her dişli anılarımın arkasında bir türk kahvesi geldi. Yıllarca her gün her gece o küreye bakarak hayaller kurdum, inceledim orta bire geçtiğimde tüm kıtadaki ülkeleri sırasıyla sayabiliyordum. Bazen sınırlar değişiyor ama benden kaçmıyordu. Lisede bazı ülkeleri eyalet yada şehir bazında sıralıyordum. Bir gün dünyayı dolaşacaktım. O yaşların vermiş olduğu ukalalıkla 50 yıllık planımı yapmıştım bile artık bu kaçınılmazdı.
1998 ilkbaharı evde bir telaş bir telaş yurt dışındaki tek akrabam, dünyanın öteki ucunda sevgili kuzenim, canım abim Türkiye’ye geliyor. Telefonda babama dönüşte beni de Sidney’e götürmek istediğini söylemiş. Tabi ki internet yok o yüzden evdeki bütün ansiklopediler tek tek inceleniyor. Kütüphanede Sidney hakkında bilgiler ediniliyor. Ne yenir, ne içilir, nasıl gezilir. 1 ayda not kağıtlarım 20 sayfayı aştı.
Nihayet beklenen gün geldi hemen Avusturalya konsolosluğuna vize başvurusunda bulunuldu. Kötü haber vize müracaatımı reddettiler.
Üzgünüm hayal kırıklığım büyük, küre küçük, insanlar acımasız. Hoş geldin gerçek hayat.
Ben çok üzülünce alternatif bir yol olarak vize istemeyen Malezya’da 1 hafta tatil yapma önerisi geldi. Ben her fikre açığım zaten, bir yerden başlamak lazım.
Bu gün büyük gün Malezya Hava yollarıyla Dubai aktarmalı ilk uçak yolculuğuma, ilk yurt dışı seyahatime çıkıyorum. Oniki buçuk saat sonra bambaşka bir ülkede, bambaşka bir kültüre yelken açacağım. Anlayacağınız heyecan dorukta;
Kuala Lumpur’da namı değer “çamurlu kavşak” eski bir havaalanına indik. Bizi daha önceden de bizimkilere aracıyla rehberlik yapmış Hint asıllı Bala karşıladı.
Akşam saatlerinde otele yerleştik. Bala ile ertesi gün programı yapıldı.
Şanslıyım otel çin pazarının bitimi, ünlü markaların çakması her yerde rolex’ler, Calvin Klein’ler, Gucci’ler havada uçuşuyor. Tüm gün gezsen sıkılmayacağın bir yer.
Kuala Lumpur’da Petronas İkiz Kuleleri, KL Tower, farklı kültürlere ait mimarileri iç içe barındıran Merdeka Meydanı, hediyelik eşya mekanlarının sıralandığı Pasar Seni (Central Market), Hint mahallesi olan Little India, hemen her şeyin ucuzunun bulunabileceği Chinatown gezilecek yerlerin başında geliyor. Orkide, Kelebek ve Kuş Parkları, hayvanat bahçesi, Ulusal Müze ve İslami Sanatlar Müzesi de görülecek yerler arasında yer alıyor.
Ama beni en çok etkileyen Batu Mağaraları oldu. Kuala Lumpur’a sadece yarım saat uzaklıkta olan dünyanın en büyük mağara tapınağı Batu Caves Hindu seremonilerini yakından incelemek için iyi bir fırsat. Her zaman tetikte olmanız gerekende bir yer aslında. Yürürken fotoğraf makinanı, çantanı yada elindeki yemeği maymunlara kaptırmak istemiyorsan.
Tabi burada size ne Malezya’yı ne de Kuala Lumpur’u anlatacağım. Malezya başka bir yazıma konu olacak. 2015 Malezya tatilimle harmanlayacağım ilk ciddi seyahatimi.
Bir hafta nasıl geçti bilemedim. Kuzenim ve ailesi benden 1 gün önce yola çıktılar. Benim bir buçuk günüm daha var. Bala son gün beni Kuala Lumpur’a iki buçuk saatlik mesafede olan Malakka’ya götürdü. Deniz kenarında tropik güzel bir şehir.
Son gün gelip çattı. Valizler toplandı. Havaalanına gidildi oda ne Kuala Lumpur’un Yeni havalimanından döneceğim. Müthiş bir karmaşa çok büyük bir havaalanı 9 saatlik rötar sonrası ancak uçağa binebildim. O gün anlamasam da 2015 yılında Kuala Lumpur’a tekrar gittiğimde havaalanının ne kadar büyük olduğunu bir hafta bile dışarıya hiç çıkmadan içeride vakit geçirilebileceğini keşfettim.
Sonra yıllar yıllar geçti bütçeme göre bazen 1 ülke bazen birkaç ülke, bazen bir ülke ve tüm şehirleri, bazen de ben burayı çok seviyorumlarla bir çok kez gidilen ülkeler şehirler derken 43 ülke oldu şehirleri sayamadım ama 200’ün üstünde olduğunu tahmin ediyorum.
Dünyada 192 ülke olduğu düşünüldüğünde, insanlık için küçük ama dişine karşı aldığı küreyle hayatının en ukala hayalini kuran çocuk için büyük bir başarı olsa gerek.
Ibn Battuta derki “Yolculuk – önce seni sözsüz bırakır sonra da iyi bir hikaye anlatıcısına dönüştürür.”
Kilometreler kilometreleri kovaladıkça hayatında insanlar, anılar, tatlar, cesaretler, farklı kültürler biriktiriyorsun. Ne ilginçtir ki her zaman işler yolunda gitmese bile hep güzel şeyleri hatırlıyorsun. Birkaç ay sonra başına gelen en olumsuz şeye bile kahkahalarla gülebiliyorsun.
Daha yazılacak çok yer söylenecek çok şey var. Ben 7’den başladım.
Sevgiyle ve seyahatle kalın.